Ülkemizde yaygın olarak ‘tesettür giyim’ olarak bilinen, başörtülü kadınlara hitap eden giyim ve özellikle de eşarpların başı çektiği aksesuarları üreten firma ve markalar 1980’lerin sonunda ortaya çıkıp 1990’lar boyunca ve 2000’lerin başında yaygınlaştı. 2000’lerde ise siyaset arenasında yaşanan değişimler günlük hayatın farklı alanlarında olduğu gibi, ‘tesettür giyim’ alanında da gittikçe artan bir etkiye neden oldu. Bunlardan konumuzla alâkalı en önemli değişimler arasında, bir dönemin tabusu, siyasilerin eşlerinin başörtüsü ile devlet törenlerine ve resepsiyonlarına katılması gibi örneklendirebileceğimiz, başörtülü kadınların kamusal alanda görünürlüğünün artması ve de kamusal alanda başörtüsü yasağının kademeli olarak kaldırılmasını sayabiliriz.
Bunlara ek olarak teknolojik ilerlemeler de ‘tesettür giyim’ alanında değişiklik ve çeşitliliğe olanak veren önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle internet servisleri ve kullanımının artması ile sosyal medya kullanımının yaygınlaşması hem üreticiler hem de tüketiciler açısından pek çok fırsat ve alternatifi ortaya çıkardı. Örneğin tüketiciler Instagram aracılığıyla tasarımcılar ve markaların modellerini yakından takip edebiliyor. Sosyal medyanın etkisine bir diğer örnek ise bireylerin kendi tasarımlarını ya da yaptığı kıyafet-başörtüsü kombinlerini başkalarıyla paylaşmalarını sağlaması – ki bu şekilde moda tasarımcısı olarak ortaya çıkan ve kendi markalarını yaratan isimler azımsanacak sayıda değil.
2000’lerde siyasî arenanın ve teknolojik ilerlemelerin başı çektiği, ekonomik, kültürel ve sosyal hayatlardaki değişikliklere paralel, ‘tesettür giyim’ sektörü de evrildi. Böylelikle artık sadece üretici ve satıcıların oluşturduğu endüstriyel bir sektörden ziyade, kendi tasarımcıları, stil ikonları, moda danışmanları, editörleri, dergileri, fotoğrafçıları ve online alışveriş siteleri gibi birçok oyuncuyu kapsayan bir ‘moda alanı’ hâline geldi.
Böylelikle günümüz Türkiye’sinde ‘moda alanı’nı tanımlayacak olursak ‘genel’ (mainstream) ve ‘mutedil’ (modest) olarak adlandırabileceğimiz iki alan ortaya çıkıyor. ‘Genel’ moda alanı, adı üzerinde, genel tüketiciye hitap eden; ürünlerin tesettür kuralları gözetilerek tasarlanmadığı bir alan olarak tanımlanabilir. ‘Mutedil’ moda alanını ise ürünlerin çoğunlukla tesettür kuralları çerçevesinde tasarlandığı ya da bu kurallara uygun olarak giyinmek isteyen tüketicilere hitap ettiği bir moda alanı olarak tanımlayabiliriz.
Burada bir parantez açıp bu isimlendirmeye değinmek istiyorum. İngilizce yazdığım doktora tezimde ve kitabımda bu alanı ‘modest’ olarak adlandırmayı tercih ettim. Türkiye’de yaygın olarak kullanıldığı üzere ‘muhafazakâr’ (conservative) terimine ise pek sıcak bakmadım. Çünkü günümüz Türkiye’si ve Türkçesi’nde her ne kadar ‘dindar ya da İslâm dininin kurallarına uygun olan’ anlamında kullanılsa bile bu terim esasında ‘koruyan, değişime açık olmayan’ anlamına geliyor. Bu bakımdan ‘muhafazakâr’ kelimesinin, başörtülü Müslüman kadına farklı ve değişen seçenekler sunan bir alanı tanımlamak için uygun olmadığına karar verdim.
Bu moda alanında sunulan ürünlerin ve bir bakıma da bu alanın varlığının ne kadar ‘İslâmî’ (Islamic) olduğu ya da ‘İslâmî’ olarak nitelendirilebileceği farklı görüş ve kesimlerce tartışılmakta ve tartışılacak olacağı için bu terim de uygun bir adlandırma olmayacaktı. İngilizce yayınlarda giderek yaygınlaşan bir terimden hareketle (Muslim fashion), ‘Müslüman’ (Muslim) moda alanı ise gerek nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede gerekse de küresel anlamda kategorileştiren ve ayrıştıran bir tanımlama olacaktı. Bu nedenle hem tezimde hem de kitabımda bu moda alanını ‘modest’ olarak tanımladım. Türkçe’de ‘ılımlı, ölçülü, mutedil’ anlamına gelen bu terim için hem diğer iki anlamı karşıladığı hem de günümüzde az kullanılan bir kelime olmasından ötürü ‘ılımlı’ ve ‘ölçülü’ kelimelerine kıyasla karışıklıklara ya da anlaşmazlıklara daha az neden olacağı için ‘mutedil’ kelimesini kullanmaya karar verdim.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, ‘genel’ ve ‘mutedil’ moda alanları birbirinden bağımsız değil; tam tersine, bu iki alan arasında bir iletişim ve etkileşim mevcut. Meselâ genel moda alanında yer alan bazı markalar, koleksiyonlarında başörtülü müşterilere hitap edebilecek parçalar sunuyor. Benzer şekilde, artan sayıda ‘mutedil’ moda markası sadece başörtülü kadınlar değil, başı açık ama ‘mutedil’ giyinmek isteyen kadınlara da hitap edecek şekilde konumlandırılıyor. Örneğin bazı markaların reklâmlarında sadece başörtülü değil başörtüsüz modellerin de ürünleri tanıttığını görüyoruz. ‘Tesettür giyim’ markası olarak bilinen birkaç marka ise katalog ve reklâmlarında başörtülü modellere yer vermiyor. Bir diğer deyişle, ürünleri başörtüsüz modellerin üzerinde tanıtılıyor. Bu markaların eşarp ya da şal gibi ürünlerini ise tesettür amaçlı, yâni saçın örtülmesi amacıyla değil de modellerin boynunda ya da omzunda giysiyi tamamlayan bir aksesuar olarak kullanıldığını görüyoruz.
Önceleri belirli mecralarda, özellikle sağ görüşten, dinî referanslı yayınlarda görebileceğimiz ‘tesettür giyim’ markaları şimdilerde ‘genel’ tüketiciye açık bir hâlde, örneğin yol kenarlarında ve havaalanlarındaki reklâm panolarında sergileniyor. Moda dergilerine baktığımızda ise ‘genel’ moda alanında yer alan markalar sadece reklâmlarda değil, aynı zamanda editoryal içerikte yer alıyor. Ancak bunu ‘mutedil’ moda markaları için söyleyebilmek henüz pek olası görünmüyor. Meselâ, yabancı menşeili bir moda dergisinin Türkiye edisyonunda ‘mutedil’ moda markalarının reklâmları artık yer alıyor, ama derginin yaptığı moda çekimlerinde ya da diğer editoryal içeriğinde ‘mutedil’ moda markalarının ürünlerini ya da ‘mutedil’ moda tasarımcılarını görmek pek mümkün değil.
Tüm bu örnekler birçok soruyu da beraberinde getiriyor: Meselâ ‘mutedil’ moda alanının ‘genel’ moda alanının bir alt yapısı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Yakın gelecekte ‘mutedil’ moda alanı ile ‘genel’ moda alanı arasındaki etkileşimler nasıl olacak? Bu iki alan birbirine kaynaşacak mı? Meselâ İstanbul Moda Haftası’nda ‘mutedil’ moda tasarımcılarının defilelerini izleyecek miyiz?
Ne dersiniz?